Sağ patikayı seçerek yukarı doğru tırmanmaya başlıyorsun. Taşlı yol ayağının altında kayıyor ve dikkatli yürümen gerekiyor. El fenerinin ışığı, önündeki engebeli araziyi aydınlatıyor.
Patika giderek dikleşiyor. Ağaçlar sıklaşırken, altındaki zemin daha kayalık bir hal alıyor. Bazı noktalarda neredeyse dört ayak üzerinde tırmanmak zorunda kalıyorsun.
Yaklaşık yirmi dakikalık zorlu bir tırmanışın ardından, patika bir uçurumun kenarında aniden son buluyor. Karşında geniş bir vadi manzarası açılıyor. Artık tamamen karanlık çökmüş durumda, şehrin uzaktaki ışıkları hayal meyal görünüyor.
Uçurumun kenarındaki düzlükte, yakın zamanda birilerinin kamp kurduğuna dair izler fark ediyorsun. Sönmüş bir ateş yeri, etrafta birkaç ayak izi ve bir su şişesi...
Su şişesini incelediğinde, fakültenin kantininde satılan markalardan biri olduğunu görüyorsun. Acaba Ozan mı burada kamp kurmuştu?
Ateş yerinin yanında, küçük bir not defteri sayfası buluyorsun. Yarısı yanmış kağıtta şunlar yazıyor:
"...yaptığım şeyden sonra kendimi affetmem mümkün değil. Ama tüm gerçeği anlatamam. Kanıtları dere..."
Kağıdın geri kalanı yanmış ve okunamıyor. Dere kelimesi dikkatini çekiyor. Aklına orta patikadan giderken gördüğün dere yatağına giden yol geliyor.
Bu noktada daha fazla ilerlemenin tehlikeli olacağını düşünüyorsun. Karanlıkta bir uçurumun kenarında olmak hiç güvenli değil.
Ne yaparsın?
← Geri Dön