Ozan'ı izlemeye karar veriyorsun. O, tepenin kenarından uzaklaşıp cebinden telefonunu çıkarıyor. Şarjı seninkinden daha iyi durumda olmalı. Bir numara çeviriyor.
"Komiser Yılmaz? Ben Ozan Demir. Evet... Doğru... Asya Kara cinayetiyle ilgili size anlatmak istediğim bir şey var. İtiraf etmek istiyorum."
Telefon konuşması kısa sürüyor. Ozan, polislere bulunduğu konumu veriyor ve onları bekleyeceğini söylüyor. Telefonu kapattıktan sonra, bitkin bir halde bir kayanın üzerine oturuyor.
Yanındaki boşluğa bakarak konuşuyor: "Biliyorum burada bir yerdesin, Asya. Belki de hayaletler gerçekten vardır, belki de ben deliriyorum. Ama hissedebiliyorum... Senin varlığını hissedebiliyorum."
Sessizce duruyorsun. Fiziksel olarak orada değilsin, ama bir şekilde, ruhsal varlığın bu dünyada hala bir iz bırakıyor.
"Polisler yakında burada olacak," diye devam ediyor Ozan. "Her şeyi anlatacağım. Senin, projeyi gerçekten çalmadığını artık biliyorum. Sadece, aynı kaynaklardan faydalanmışsın. Ben... Kıskançlığın ve öfkenin gözlerimi kör etmesine izin verdim."
Uzaktan, polis sirenlerinin sesi gelmeye başlıyor. Ozan derin bir nefes alıyor.
"Artık gitmeliyim, Asya. Umarım, nereye gidersen git, huzur bulursun."
Ozan ayağa kalkıyor ve polis ışıklarının göründüğü orman girişine doğru yürümeye başlıyor. Sen orada, tepenin zirvesinde duruyorsun. Adalet yerini bulacak. Katil cezasını çekecek.
Ama senin için, başka bir gerçek var. Sen artık bu dünyaya ait değilsin. Öldün ve bir hayaletsin. Şimdi, yolculuğunun sonuna geldin. Gerçeği buldun. Artık öte dünyaya geçme vakti.
Etrafındaki dünya solmaya başlıyor. Işıklar daha parlak, renkler daha canlı hale geliyor. Önünde, parlak bir ışık beliriyor. Ve bu ışığın içinde, seni bekleyen huzurlu bir sonsuzluk görüyorsun.
Son olarak, Ozan'ın polislerle konuşurken, senin ismini söylediğini ve gözyaşlarıyla gerçeği anlattığını görüyorsun. Adalet yerini bulacak.
Şimdi, ışığa doğru ilerlemek ve sonunda huzura kavuşmak zamanı.
← Geri Dön