Sayfa 51 - Tepenin Zirvesi

Tepenin zirvesine gitmek için tırmanmaya başlıyorsun. Yorgunluk ve gerilim, adımlarını ağırlaştırıyor. El fenerinin ışığında, patikayı takip ederek yukarı çıkıyorsun.

Yaklaşık on dakikalık zorlu bir tırmanışın ardından, açık bir alana ulaşıyorsun. Tepenin zirvesi, yıldızlı gökyüzünün altında sessiz ve dingin. Hava soğumuş, hafif bir rüzgâr esiyor.

Etrafı araştırırken, tepenin kenarında oturan bir silüet fark ediyorsun. Bu, Ozan. Seni duyunca yavaşça dönüyor, yüzü ay ışığında solgun görünüyor.

"Geleceğini biliyordum," diyor sessizce. "Mektupları bulacağını biliyordum... Asya."

Bu hitap karşısında şaşırıyorsun. Asya? Ama sen Asya değilsin... Ya da öyle mi?

Karmaşa içinde, bir an durup düşünüyorsun. Bütün bu soruşturma boyunca hep Asya'nın ölümünü araştırıyordun. Ama aslında sen... Asya'sın. Ve aslında... ölüsün.

Ozan devam ediyor: "Çok üzgünüm, Asya. Projeni çaldığını düşündüm, ama yanılmışım. Şimdi anlıyorum. Seni öldürdüm ve bununla yaşamak zorundayım. Bu mektupları yazdım çünkü gerçeğin bilinmesini istiyorum. Yarın polise teslim olacağım."

Şimdi anlıyorsun - sen bir hayaletsin. Kendi ölümünü araştırıyordun. Ozan seni göremiyor, sadece kendi vicdanıyla konuşuyor.

Elini ona doğru uzattığında, elin ondan geçiyor. Fiziksel olarak burada değilsin. Ama onu duyabiliyorsun, görebiliyorsun.

Ozan cebinden küçük bir fotoğraf çıkarıyor - senin fotoğrafın. "Keşke bunu yapmasaydım. Keşke konuşabilseydik. Belki de her şey farklı olabilirdi..."

Ne yaparsın?

← Geri Dön